28 Mayıs 2014 Çarşamba

BEN NE ZAMAN BÜYÜDÜM ANNE?

En zor şey sanırım, insanın kendi doğum günü ile ilgili birşeyler yazması.. Ya da benim için zor bilmiyorum... 38 yıl geride kalacak ve 39'u çıkmaya başlayacağım birkaç gün sonra... 40'a dayandı bakalım merdiven...
Çocukluğumda biran önce büyümek ister, büyüyünce nasıl olacağımı hep merak ederdim. Daha öncede yazmıştım sanırım, oldum olası her şeye karşı hep bir merak var bende zaten... O günlerden birinde rahmetli büyükannem "Merak etme kızım büyüyeceksin. 18'ine kadar 1 gün 1 yıl gibi  ama 18'inden sonrada 1 yıl 1 gün gibi geçer" demişti. Ne de haklıymışsın... 
Hele 30'dan sonrası nasıl da hızlı geçti. Yoğun iş telaşı, sürekli seyahat akıp götürdü yılları... Bir baktım 35'i de devirmişim. Zaten 35'den buraya nasıl geldim, hala anlamış değilim :) 
Ama özellikle şu son 1 yıl benim için çok özel ve önemliydi...
Geçen yıl gaz bombaları eşliğinde Taksim'de girmiştim yeni yaşıma. Yaklaşık 3 aylık bir iş seyahati için İstanbul'da bulunduğum dönemde patlak vermişti Gezi Olayları. Her anını, her gazını hem ciğerlerimde soludum, hem de yüreğimde... Zaten döndükten sonra bir ay Astım teşhisi ile tedavi gördüm. Her gün gaz yemekten akciğerlerim bitik vaziyetteydi ve nefes almakta ciddi sıkıntılar çekiyordum. En sevdiğim yüzme bile kabusa dönüşüyordu.
Kaldığım otele, iş yerimize her yere atılıyordu gaz bombaları. Hiçbir şey TV'den izlediğiniz gibi değildi emin olun... Sabahın köründe ağaçlar kesilmesin, oksijenimiz bitmesin diye nöbet tutan gençlere uyku sırasında haince nasıl saldırdıklarını, bir ayağında ayakkabısı ile kaldırıma oturmuş ağlayan genç kızın gözyaşlarını hiçbir zaman ama hiçbir zaman unutamayacağım, unutmayacağım. Otelime doğru yürürken tam da yanıma gaz kapsülünü atan Polis, seni de hiçbir zaman unutmayacağım emin ol...
Çocukluğumda olan sağ / sol çatışması günümüzde artık çok daha farklı bir çatışmaya döndü. Sanırım insanlık var olduğu müddetçe bu çatışmalar, savaşlar bitmeyecek asla. Ülke olarak çok ağır savaşlar veriyoruz. Ama en büyük savaşımız ve mücadelemiz demokrasi ve özgürlük için... Gaz bombaları eşliğinde geçirdiğim bu yaşım bana en çok buna sahip çıkmam gerektiğini hatırlattı...
En özel kısmı ise geçtiğim yaşımın, evlenmem diyebilirim... Bir süredir birlikte yaşadığım ruh eşim Spartacüsümle Roma'da rüya gibi bir hafta eşliğinde orada bulunan Türk Konsolosluğunda evlendik 28 Şubat tarihinde. Hayatlarımızı sonsuza dek birleştirmeye, geçecek günlerimize tanıklık etmeye söz verdik... Ne değişti imza atınca diye soruyorlar hep :) Aslında gündelik yaşantımızda hiçbir şey değişmedi ama sevgimize bir aidiyet kazandırdık sadece. Can'dan önce Canan demeyi öğrendim kendi adıma da ayrıca... 
Çok mutlu olduğum bir diğer olay ise teyze oluşumdur. Kız kardeşimin afacan bir oğlu dünyaya geldi geçtiğimiz Eylül ayında, RÜZGAR.. İlk doğduğu andan itibaren yeğenimle geçirdiğim o 10 gün, inanılmaz özel benim için. Her saniyesini yazdım bir kenara. Biraz büyüyünce kendisine vereceğim. Rüzgar'ımla geçirdiğim o günlerde en çok, çocuk yetiştirmenin ne kadar da özverili bir iş olduğunu ama en çok da "Ne ekersen onu biçersin" atasözünün ne kadar doğru olduğunu öğrendim. 
Gerçekten de sıfır bir makine -beyin- sizin ellerinizde ve siz nasıl şekillendirirseniz aynı ölçüde de karşılığını alıyorsunuz. Çok ciddi bir iş ve sorumluluk... Allah isteyen herkese nasip etsin inşallah.. Ama herkes de anne-baba olmasın o da ayrı bir konu. İzlediğimiz dehşet verici olaylardan sonra bunda kesinlikle kararlıyım...
İşte böyle yarı acı yarı tatlı bir yaşı, yılı geride bırakmanın heyecanı içerisindeyim. Ama şükür ki her sabah uyandığımda mutlulukla nefes alabiliyor, sevdiğim adama sarılabiliyorum. Penceremden içeri minik bir kuş girdiği zaman dünyanın en mutlu insanı olabiliyor, baygın yatan bir sokak köpeği için göz yaşı dökebiliyorum. Daha yapacak çok şeyim var, görecek çok yer var diye heyecanlanarak bir sürü planlar yapıp, uygulamaya geçirebiliyorum. Bey'le mutfağa girip onun aşçı yamağı olduğumda sevinçten havalara uçup, yaptığımız yemeği birlikte yedikten sonra aynı duyguları başkalarının da yaşaması için dua edebiliyorum. Mesleki açıdan bildiğim şeyleri paylaşabiliyor, bilmeyenlere öğretmenin zevkini yaşayabiliyorum. Ve de belki de en güzeli sevildiğimi biliyorum.
Biraz uzunca da olsa aslında kısaca YAŞIYORUM.. Bir İNSAN gibi...

Evet anne, ben ne zaman büyüdüm?